İktidar yetkilileri tarafından ısrarla hukuka güvenin deniliyor. Gerek adalet bakanı, gerek grup başkanvekili, gerek milletvekilleri ve genel olarak yetkililer sürekli bu minvalde demeçler veriyor.
Meseleyi işçi cephesinden okuyan, bir işçi ve sendika yöneticisi olarak şunları söylemek istiyorum: sendikalar ve dernekler bünyesinde kanaat önderleri barındırır. Temsil ettiğimiz yüzlerce, binlerce kişi var. Hukuka güvenelim ama nasıl güvenelim?
Sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu işlemiyor. Haksız şekilde işten çıkarılsanız bile tazminat hakkınızı alabilmek için 2-3 yıl mahkeme bekliyorsunuz. Kendi dava süreçlerimde 3. yıla girmek üzereyiz. Ben sendika yöneticisiyim; beni işten atmak suç. Bu yaşanan olay PTT’de yaşandı. 184 yıllık devlet kurumunda. Yüzlerce üyemizin zorla istifa ettirildiğine, bizim haksız bir şekilde işten çıkarıldığımıza dair yüzlerce sayfalık Çalışma Bakanlığı raporu var. Kim ceza aldı veya kime soruşturma açıldı? Müdür, başmüdür, genel müdür, taşeron şirket, şirket yetkilileri… Hiç kimse ceza almadı. TCK 118, sendikalar kanunu 24, 25, 51 hepsi devletin kendi kurumunda hiçe sayıldı. Savcılığa bulunduğumuz kapsamlı suç duyurusu dosyaya bile dönüştürülmedi.
Hani ceza alanların, mahkemeye çağrılanların eline geçen, bazen gelmedi diye isyan edilen tebligatlar var ya, 7201 sayılı kanuna göre PTT resmi personeli aracılığı ile elden yapılır diyor. PTT’de 17 bin küsür taşeron var. Bunlardan postacı olarak nitelendirilen arkadaşlara zorla yaptırılıyor bu tebligatlar. Kanunen yasak diye itiraz edene kapı orda deniyor veya sürgün ediliyor. Barolar Birliği başkanı ve birçok avukatın söylemi ile bu konunun tartışılacak bir tarafı dahi yok. Yargı sisteminin durması demek ifadeleri dahi geçti. Konuyla ilgili mahkeme kararları, Yargıtay kararları var. Durdurulmasına, emrin iptaline açılıp kazanılan davalar var. Hala her dağıtım merkezinde bu tebligatlar taşeron eli ile dağıtıma çıkartılıp yaptırılıyor. Kanunu uygulayalım dediğimizde uygulatmayan bir devlet kurumu yöneticileri ve anlayış var.
Bunlara karşı yaptığımız basın açıklaması, oturma eylemlerinde gözaltılar oldu. Kaymakamlık yasaklama kararı olmadan, gösterilmeden yaka paça gözaltına alındığımız zamanlar oldu. Bir çoğundan beraat ettiysek de, bu süreçte yaşadıklarımız ve gözaltına alınma şeklimiz mıh gibi aklımızda. Bu arada yasaklama kararları olsa da anayasa ile bağdaşmıyor. Daha birçok şey var.
İşçi tarafından, sendika tarafından bakınca bizim ilgilendiğimiz bildiğimiz kanunlar işlemiyor. Adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında 2-3 sene süründükten sonra karar lehte dahi çıksa adaleti sağlamış olmuyor. Tazminat için ise para hiç olmuş, ceza çıkacaksa bile atı alan Üsküdar’ı geçmiş, yaptıklarıyla amacına ulaşmış oluyor, karşılığı bir ceza almıyor.
Sözün özü, Sn. adalet bakanı ve hukuka inanın diyen herkes, sizin tarafınızdan bakınca hukuk iyi işliyor olabilir, ama bizim tarafımızdan bakınca işlemiyor. O yüzden ısrarla buralara vurgu yapsanız dahi, nezdimde bir hükmü yoktur. Yalnız olduğumuzu da sanmıyorum.
Bunları yaşadıktan ve birçok benzeri durum görüp, duyduktan sonra, günümüz olayı belediye başkanlarına yapılan operasyon için gerekçe gösterilecek bir suç varsa, bunlar iddia olarak değil, soru işareti bırakmayacak şekilde ortaya konması gerektiğine inanan biriyim. Herkes için böyle olması gerekir ancak temsiliyeti olan on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca oy ile seçilen kişilerin seçmenlerin iradesi sayesinde orada oldukları unutulmamalıdır. Yapılan bu işlemlerin o iradeyi de hiçe saymak anlamı taşıdığına inanıyorum. Sözlerim yanlış anlaşılmasın: temsiliyeti olanlar her şeyden muaf tutulup her suçu işleyebilir, cezasız kalır veya kalsın demiyorum. Bu kişilerin suçu ortaya konup, onları oraya getiren iradeye de neyin ne için yapıldığını göstererek işlem yapılması gerektiğine inanıyorum diyorum.
Sn. Özgür Özel Bey’e de bir sözüm olacak. Katıldığım, öncüsü olduğum eylemlerde gördüğüm, öğrendiğim şudur: temsil ettikleriniz öncüsüne bakar. Ölçer, biçer, izler. Dikse dik, sönükse sönük, cüretkarsa cüretkar, direngense direngen. Ama bu öncülük şunu da beraberinde getirir: ne yaşanacaksa önce sen yaşayacaksın. Ceza ise ceza, gaz ise gaz, sopa ise sopa. Önce sen yiyeceksin. Ama göreceksin nasıl daha dik durulduğunu. Çıkış varsa, kurtuluş varsa bu birlikte mümkün. Öncüsü olduğunuz yerin üstünden değil, içinden veya önünden konuşma yapın, birlikte yürüyün.
İktidar tarafındaki yetkililere de sözüm şudur: suçu somut delillerle ortaya koymadan temsiliyeti olan kişilerin suçlu olduğuna halkı ikna etme girişimlerinin ve yapılanlara sessiz kalınması, adli kurumların vereceği kararın beklenmesi söylemlerinin bir etkisi olmayacaktır.
Açık mektubumla düşüncelerimi kamuoyu ve yetkililere sunuyorum.
PTT-SEN Genel Başkanı Süleyman Şen